Laugh ya da smile is contagious (yani gülmek ya da gülümsek bulaşıcıdır videosunu izlemeye başlıyorum.Yüz kaslarım tam kıkırdak konumuna geçiyor.Kıkırdamaya az kaldı diye bi hisleniyorum.
Hafiften hık,mık etmeye başlıyorum.Adı üstünde, bulaşıcı.. :) Gülüyorum da gülüyorum..Birden çok komik gelmeye başlıyor herşey :) İçerde klima var, o soğuk soğuk üflerken camdan gelen sıcak havaya ve hatta camın açık oluşuna bile gülüyorum.Kendimi gülmekten alamıyorum :D
Bahsettiğim video da şudur :
https://www.youtube.com/watch?v=P9k6EL30mnM
. . . .
Derken, kapı gıcırtısınla irkiliyorum
"Ne izliyosun sen riv riv riv ?"
Bak hele, çok bulaşıcı bişey bu , bulaşıklı , buldulu kırdılı, dinle bi kez ?
Sana da bulaşmadı mı?
Kapını kapat da uyu , gürültülü , gurultulu şeyleri de kapat .
Yüz kaslarım yine eski halini aldı..
Bazı şeyler sandığım kadar "bulaşıcı " ve sandığım kadar "güzel" olmasa gerek..
16 Temmuz 2015 Perşembe
Tam da "gülme" krizi bulaşmak üzere iken..!
22 Ekim 2012 Pazartesi
Bir küvet hikayesi..
Şiir sevmeyen ben, pek sever bu şiiri..
Annem hiç hazetmez bunu sevse de şiiri..
Belki adından da anlaşılacağı üzere ;
şiir değil ,hikayesi aslolan...
1 Süleyman'a karısı telefon etti :
— Konuşan ben,
ben, Fahire.
Tanımadın mı sesimden?
Demek çok bağırdım birdenbire.
Çığlık mı?
Belki...
Hayır,
çocuklar hasta değil.
Dinle beni :
İşini bırak da gel,
çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
olmaz.
Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
Saatlar, saatlar,
kıyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayıkla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
patrondan avans al.
Yolda hiçbir şey düşünme,
mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
Yalan kuvvetliye söylenir
ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yağacak,
evet
hava güzel.
Koynuna girdiğim adam gibi
kocam gibi değil,
büyüğüm, akıllım,
babam gibi gel...
2
Geldi Süleyman,
Fahire, kocası Süleyman'a sordu :
— Doğru mu?
— Evet.
— Teşekkür ederim Süleyman.
Bak işte rahatladım.
Bak işte ağlamıyorum artık.
Nerde buluşuyordunuz?
— Bir otelde.
— Beyoğlu tarafında mı?
— Evet.
— Kaç defa?
— Ya üç, ya dört.
— Üç mü, dört mü?
— Bilmiyorum.
— Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Demek ki bir otel odasında.
Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
Bir İngiliz romanında okudum,
bu işlere yarayan otellerde
kırık küvetler varmış.
Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Hele düşün,
toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
— Evet.
— Hiç hediye verdin mi?
— Hayır.
— Çukulata, filân?
— Bir defa.
— Çok mu seviyordun?
— Sevmek mi?
Hayır...
— Başkaları da var mı Süleyman?
— Yok.
— Olmadı mı?
— Hayır.
— Bunu sevdin demek...
Başkaları da olsaydı
daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatıyordu?
— Hayır.
— Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
— Doğru söylüyorum...
— Zaten gösterdiler bana.
İnek gibi karı.
Belimden kalın bacakları...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, Süleyman :
Niçin?
— Bilmiyorum...
Karanlıkta pencerenin hizasında
karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
sofada asma saat on ikiyi çalalı.
3
Süleyman'ın karısı Fahire
şunları anlattı kocasına ertesi gün :
— ... Dayanılmaz bir acı halindeydi
kendime karşı duyduğum merhamet,
ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
Annem, çocuklarım ve en önde sen
bulacaktınız karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mı?
Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
sonra kenarına çıkıp durarak
baş aşağı atlamak karanlığına?
Fakat bulmadınızsa eğer
karda ayak izlerimi
sade korktuğumdan değil.
Bekçi, merdiven, polisler,
dedikodu, kepazelik,
aldatılmış bir zevcenin intiharı :
komik.
Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
İnsan, ölmeye karar verirken bile
insanları düşünüyor...
Sen yatakta uyuyordun
yüzün rahat,
her zaman nasıl uyursan
ondan evvel ve o varken.
Dışarda kar yağmaya başladı.
Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
Zatürree ertesi gün,
nümayişsiz ölüvermek.
Hayır,
hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
Yaktım sobamızı.
İyice ısınmak lâzım ilkönce.
Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
Pencereye, kara bakıyorum :
«Eşini gaip eyleyen bir kuş
gibi kar
geçen eyyamı nev baharı arar...»
Babam bu şiiri çok severdi.
Sen beğenmezsin.
«Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...»
Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
« ... gibi kar
düşer düşer ağlar...»
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çıt yok.
Karanlık bembeyaz.
Uykudayım sanki.
Sanki çok sevdiğim bir insan
korkarak beni uyandırmaktan
yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
Üşümüyordum.
Kederim duruluyor
berraklaşıyor.
Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
acayip şeyler düşünüyordum :
Feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
insanlar çok uzun
çok bahtiyar yaşayacaklar.
İnsanın yüreği ve kafası var...
İnsanın elleri...
İnsan?
Ne zamanki,
nerdeki,
hangi sınıftan?
Onların insanları,
bizim insanlarımız.
Ve her şeye rağmen
yeni bir dünya için yapılan kavga.
Sonra sen
ben
bir kırık küvet
ve benim
kendime karşı duyduğum merhamet...
Kar durdu.
Sökmek üzre şafak.
Utanarak
odaya döndüm.
O anda uyansaydın
sarılıp boynuna...
Uyanmadın.
Evet,
çok şükür nezle bile değilim.
Şimdi?
Zaman zaman hatırlayıp
zaman zaman unutacağım.
Yine yan yana yaşayacağız
beni sevdiğine emin olarak.
4
Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
baktı muhabbetle kocasının gözlerine
ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.
16.8.1940
Okumayı zor bilip dinlemekten yana olanlar için de
var bi okuyan;
http://www.youtube.com/watch?v=f82e5A_6xxQ
20 Ekim 2012 Cumartesi
Son savaş
Bu son savaşımız olacak Olric,
14 Ekim 2012 Pazar
Anlaşılmaya dair bi istek..
Vay be..nerdeyse 1 yıl olmuş bişeyler yazmayalı.
Bir seneyi de epey geçmiş yalnız hatta daha da dramatikleştirirsek yapayalnız olalı.
"yok canım, asla şikayetçi değilim,iyiyim ben böyle " desem de ben inanmayın hiç siz buna.
kaldı ki kimse inanmaz zaten.
Bunca insan neden yalnız..diye bi serzeniş işte..sorma gitsin..
Şikaye etmeye fırsat mı bıraktılar hem.
"ama ben" diye açıklamaya çalışırken , insanlar hep "bi saniye bu noktada..."
deyip durdu
"bak aslında" dediğimde yine "ama sen" deyip yine noktayı koyuverdiler.
"ama aslında ben " demeyi bi köşeye bıraktım işte o yüzden ben.
Siz şimdi ;
"Boğulun kendi yalnızlığınızda.
Bu cümleyi dile getirirken
"sitemli olduğum " düşüncesinin ayırdına bile varamıyorum.
ben "ama ben " derken
siz hep "ama bunu bunu yapmadın"deyip durun..
Biz de alışalım bu duruma gitsin..
Şikayetçiyim sizden,
Davacıyım.
Herşey bi yana da
sadece "önyargılar"oluşturmaya yarayan varlıklarınız,
niye gelip içimize karışmaya çalışırsınız?
bundan da şikayetçiyim.
kayıtlara geçsin lütfen..
10 Ocak 2012 Salı
8 Ocak 2012 Pazar
Mrb.
Merhaba ben incredo...
Selamlarım hepinizi..
Ben kendime çeki düzen vermeliymişim artık..Artık..
Geldiğim yer burası.
Benim yegane çöplüğüm.
Yazmadım epeydir.Üzgündüm.
Bu akşam kar yağııcakmış.
Nazan Öncel ne de güzel şarkı söylermiş meğer..
Annem ne güzel dansedermiş benim..
Ben anneme pek de güzel eşlik edermişim..
Kardeşimi aramadığım için ben ne sorumsuz bi adammışım..
Annem babama ne kadar da aşıkmış..
Babam nasıl da küsermiş..
Ben ne kadar da beylik laflar edermişim..
Hala üzgünüm.
Kırgınım...
28 Ekim 2011 Cuma
Biraz sıkışır mısınız ?
Oturmak istiyorum
Biraz sıkışır mısınız
Bakın ellerim dolu
Ellerim ceplerim ve kafam
Yolcuyum/sorulur mu/nereye gidiyor bu gemi
... Biraz sıkışır mısınız
Ruhumu kurtarmaya çalışıyorum
Dualarla perhizlerle susarak somurtarak
Ve gizlenerek kıyı bucak
- Biz zavallı küçük sırlar -
Biz zavallı sırlar
(küçük)
Biraz sıkışır mısınız
Öleceğim, efendim
Bir gün mutlaka öleceğim
Ama beşkırkbeş vapuru
- Kim durdurabilir onu -
Beşkırkbeşte kalkacak yine
Biraz sıkışır mısınız
Günahlarım
Tövbelerim sadakalarım
Heveslerim erdemlerim başarılarım
Kâğıtlarım muskalarım madalyalarım
Traşlı fotoğraflarım traşsız fotoğraflarım
Ruhum cesedim göz yaşlarım
Burda büyüğüm burda küçüğüm
Burda büyüğüm
Buraya sığarım buraya
Sığarım buraya sığarım
Biraz sıkışır mısınız biraz
Sıkışır mısınız
Biraz
sıkı
şır
mı
sı
n
ı
z
Cahit Koytak