Şiir sevmeyen ben, pek sever bu şiiri..
Annem hiç hazetmez bunu sevse de şiiri..
Belki adından da anlaşılacağı üzere ;
şiir değil ,hikayesi aslolan...
1 Süleyman'a karısı telefon etti :
— Konuşan ben,
ben, Fahire.
Tanımadın mı sesimden?
Demek çok bağırdım birdenbire.
Çığlık mı?
Belki...
Hayır,
çocuklar hasta değil.
Dinle beni :
İşini bırak da gel,
çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
olmaz.
Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
Saatlar, saatlar,
kıyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayıkla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
patrondan avans al.
Yolda hiçbir şey düşünme,
mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
Yalan kuvvetliye söylenir
ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yağacak,
evet
hava güzel.
Koynuna girdiğim adam gibi
kocam gibi değil,
büyüğüm, akıllım,
babam gibi gel...
2
Geldi Süleyman,
Fahire, kocası Süleyman'a sordu :
— Doğru mu?
— Evet.
— Teşekkür ederim Süleyman.
Bak işte rahatladım.
Bak işte ağlamıyorum artık.
Nerde buluşuyordunuz?
— Bir otelde.
— Beyoğlu tarafında mı?
— Evet.
— Kaç defa?
— Ya üç, ya dört.
— Üç mü, dört mü?
— Bilmiyorum.
— Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Demek ki bir otel odasında.
Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
Bir İngiliz romanında okudum,
bu işlere yarayan otellerde
kırık küvetler varmış.
Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Hele düşün,
toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
— Evet.
— Hiç hediye verdin mi?
— Hayır.
— Çukulata, filân?
— Bir defa.
— Çok mu seviyordun?
— Sevmek mi?
Hayır...
— Başkaları da var mı Süleyman?
— Yok.
— Olmadı mı?
— Hayır.
— Bunu sevdin demek...
Başkaları da olsaydı
daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatıyordu?
— Hayır.
— Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
— Doğru söylüyorum...
— Zaten gösterdiler bana.
İnek gibi karı.
Belimden kalın bacakları...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, Süleyman :
Niçin?
— Bilmiyorum...
Karanlıkta pencerenin hizasında
karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
sofada asma saat on ikiyi çalalı.
3
Süleyman'ın karısı Fahire
şunları anlattı kocasına ertesi gün :
— ... Dayanılmaz bir acı halindeydi
kendime karşı duyduğum merhamet,
ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
Annem, çocuklarım ve en önde sen
bulacaktınız karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mı?
Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
sonra kenarına çıkıp durarak
baş aşağı atlamak karanlığına?
Fakat bulmadınızsa eğer
karda ayak izlerimi
sade korktuğumdan değil.
Bekçi, merdiven, polisler,
dedikodu, kepazelik,
aldatılmış bir zevcenin intiharı :
komik.
Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
İnsan, ölmeye karar verirken bile
insanları düşünüyor...
Sen yatakta uyuyordun
yüzün rahat,
her zaman nasıl uyursan
ondan evvel ve o varken.
Dışarda kar yağmaya başladı.
Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
Zatürree ertesi gün,
nümayişsiz ölüvermek.
Hayır,
hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
Yaktım sobamızı.
İyice ısınmak lâzım ilkönce.
Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
Pencereye, kara bakıyorum :
«Eşini gaip eyleyen bir kuş
gibi kar
geçen eyyamı nev baharı arar...»
Babam bu şiiri çok severdi.
Sen beğenmezsin.
«Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...»
Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
« ... gibi kar
düşer düşer ağlar...»
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çıt yok.
Karanlık bembeyaz.
Uykudayım sanki.
Sanki çok sevdiğim bir insan
korkarak beni uyandırmaktan
yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
Üşümüyordum.
Kederim duruluyor
berraklaşıyor.
Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
acayip şeyler düşünüyordum :
Feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
insanlar çok uzun
çok bahtiyar yaşayacaklar.
İnsanın yüreği ve kafası var...
İnsanın elleri...
İnsan?
Ne zamanki,
nerdeki,
hangi sınıftan?
Onların insanları,
bizim insanlarımız.
Ve her şeye rağmen
yeni bir dünya için yapılan kavga.
Sonra sen
ben
bir kırık küvet
ve benim
kendime karşı duyduğum merhamet...
Kar durdu.
Sökmek üzre şafak.
Utanarak
odaya döndüm.
O anda uyansaydın
sarılıp boynuna...
Uyanmadın.
Evet,
çok şükür nezle bile değilim.
Şimdi?
Zaman zaman hatırlayıp
zaman zaman unutacağım.
Yine yan yana yaşayacağız
beni sevdiğine emin olarak.
4
Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
baktı muhabbetle kocasının gözlerine
ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.
16.8.1940
Okumayı zor bilip dinlemekten yana olanlar için de
var bi okuyan;
http://www.youtube.com/watch?v=f82e5A_6xxQ
22 Ekim 2012 Pazartesi
Bir küvet hikayesi..
Gönderen incredo zaman: 20:28
Subscribe to:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 Comments:
müziklerin çok güzel. ayrıca bu şiiri ben de çok sevmiştim. hala seviyorum :)
Tşk.ederim onneretva.keyifle dinle..hoşgeldin
ya sen neden yazmıyorsun 2 yıldır bu yorumu görcek misin bilmiyorum ama neden a q ? yaz ya , yazmaman üzücü bir hayat gerçeği bence. sırf müziklerin için de olsa giriyorum hoş bloguna ama yaz be yaz a q
Evet, şimdi 3 yıl olmuş..
Sen Leon'sun. yani önceki yorumlarda hep Leon olarak geçiyodu ismin.bloğuna girince farkettim.Şimdi "sarhoş" olarak görünüyo.Ahh..Leon..
kafam güzelken isyanla yazmışım son yorumu kb usta :) ad değişimi saçma bir hiakye sonucu oldu çok isteyerek değil ama idare ediyor işte saygılarla
ve yine yazmıyorsun :) ---leon-sarhoş--
Yorum Gönder