16 Temmuz 2015 Perşembe

Tam da "gülme" krizi bulaşmak üzere iken..!

Laugh ya da smile is contagious (yani gülmek ya da gülümsek bulaşıcıdır videosunu izlemeye başlıyorum.Yüz kaslarım tam kıkırdak konumuna geçiyor.Kıkırdamaya az kaldı diye bi hisleniyorum.
Hafiften hık,mık etmeye başlıyorum.Adı üstünde, bulaşıcı.. :) Gülüyorum da gülüyorum..Birden çok komik gelmeye başlıyor herşey :) İçerde klima var, o soğuk soğuk üflerken camdan gelen sıcak havaya ve hatta camın açık oluşuna bile gülüyorum.Kendimi gülmekten alamıyorum :D 

Bahsettiğim video da şudur : 

https://www.youtube.com/watch?v=P9k6EL30mnM

. . . . 


Derken, kapı gıcırtısınla irkiliyorum



"Ne izliyosun sen riv riv riv ?" 



Bak hele, çok bulaşıcı bişey bu , bulaşıklı , buldulu kırdılı, dinle bi kez ?


Sana da bulaşmadı mı? 


Kapını kapat da  uyu , gürültülü , gurultulu şeyleri de kapat .


Yüz kaslarım yine eski halini aldı..


Bazı şeyler sandığım kadar "bulaşıcı " ve sandığım kadar "güzel" olmasa gerek..




22 Ekim 2012 Pazartesi

Bir küvet hikayesi..

Şiir sevmeyen ben, pek sever bu şiiri..
Annem hiç hazetmez bunu sevse de şiiri..
Belki adından da anlaşılacağı üzere ;
şiir değil ,hikayesi aslolan...


1 Süleyman'a karısı telefon etti :
— Konuşan ben,
     ben, Fahire.
     Tanımadın mı sesimden?
     Demek çok bağırdım birdenbire.
     Çığlık mı?
     Belki...
     Hayır,
              çocuklar hasta değil.
     Dinle beni :
     İşini bırak da gel,
     çabuk ol ama.
     Telefonda anlatamam,
                               olmaz.
     Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
     Saatlar, saatlar,
     kıyamet kadar.
     Sorma.
     Dinle beni...
     Hemen vapur bulamazsan
                       Üsküdar'a kayıkla geç.
     Bir taksiye atla.
     Paran yoksa
                      patrondan avans al.
     Yolda hiçbir şey düşünme,
     mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
     Yalan kuvvetliye söylenir
                     ben kuvvetsizim.
     Alay etme kuzum.
     Evet kar yağacak,
     evet
            hava güzel.
     Koynuna girdiğim adam gibi
                                  kocam gibi değil,
     büyüğüm, akıllım,
                            babam gibi gel...

2
Geldi Süleyman,
Fahire, kocası Süleyman'a sordu :
— Doğru mu?
— Evet.
— Teşekkür ederim Süleyman.
     Bak işte rahatladım.
     Bak işte ağlamıyorum artık.
     Nerde buluşuyordunuz?
— Bir otelde.
— Beyoğlu tarafında mı?
— Evet.
— Kaç defa?
— Ya üç, ya dört.
— Üç mü, dört mü?
— Bilmiyorum.
— Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Demek ki bir otel odasında.
     Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
     Bir İngiliz romanında okudum,
     bu işlere yarayan otellerde
                                   kırık küvetler varmış.
     Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Hele düşün,
     toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
— Evet.
— Hiç hediye verdin mi?
— Hayır.
— Çukulata, filân?
— Bir defa.
— Çok mu seviyordun?
— Sevmek mi?
                         Hayır...
— Başkaları da var mı Süleyman?
— Yok.
— Olmadı mı?
— Hayır.
— Bunu sevdin demek...
     Başkaları da olsaydı
                                      daha rahat ederdim...
     Çok mu güzel yatıyordu?
— Hayır.
— Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
— Doğru söylüyorum...
— Zaten gösterdiler bana.
     İnek gibi karı.
     Belimden kalın bacakları...
     Fakat zevk meselesi bu...
     Bir sual daha, Süleyman :
     Niçin?
— Bilmiyorum...
Karanlıkta pencerenin hizasında
karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
sofada asma saat on ikiyi çalalı.
3
Süleyman'ın karısı Fahire
            şunları anlattı kocasına ertesi gün :
— ... Dayanılmaz bir acı halindeydi
                                       kendime karşı duyduğum merhamet,
     ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
     Annem, çocuklarım ve en önde sen
                         bulacaktınız karda ayak izlerimi.
     Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
     ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
                             arka arsada bostan kuyusundan.
     Kolay mı?
     Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
     sonra kenarına çıkıp durarak
     baş aşağı atlamak karanlığına?

     Fakat bulmadınızsa eğer
     karda ayak izlerimi
     sade korktuğumdan değil.
     Bekçi, merdiven, polisler,
     dedikodu, kepazelik,
     aldatılmış bir zevcenin intiharı :
                                           komik.
     Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
     Kime? Herkese, sana meselâ.
     İnsan, ölmeye karar verirken bile
     insanları düşünüyor...
     Sen yatakta uyuyordun
                          yüzün rahat,
     her zaman nasıl uyursan
     ondan evvel ve o varken.
     Dışarda kar yağmaya başladı.
     Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
     Zatürree ertesi gün,
                             nümayişsiz ölüvermek.
     Hayır,
               hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
     Yaktım sobamızı.
     İyice ısınmak lâzım ilkönce.
     Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
     Pencereye, kara bakıyorum :
     «Eşini gaip eyleyen bir kuş
                                                 gibi kar
       geçen eyyamı nev baharı arar...»
     Babam bu şiiri çok severdi.
     Sen beğenmezsin.
     «Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...»
     Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
     « ... gibi kar
                 düşer düşer ağlar...»
     Oturdum balkonda iskemleye.
     Havada çıt yok.
     Karanlık bembeyaz.
     Uykudayım sanki.
     Sanki çok sevdiğim bir insan
     korkarak beni uyandırmaktan
                             yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
     Üşümüyordum.
     Kederim duruluyor
                                    berraklaşıyor.
     Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
     sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
     Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
                                    acayip şeyler düşünüyordum :
     Feneryolu'ndaki çınar
                                   150 yaşındaymış.
     Ömrü bir gün süren böcekler.
     Gün gelecek
                          insanlar çok uzun
                                           çok bahtiyar yaşayacaklar.
     İnsanın yüreği ve kafası var...
     İnsanın elleri...
     İnsan?
     Ne zamanki,
                          nerdeki,
                                       hangi sınıftan?
     Onların insanları,
     bizim insanlarımız.
     Ve her şeye rağmen
     yeni bir dünya için yapılan kavga.
     Sonra sen
                     ben
                           bir kırık küvet
     ve benim
     kendime karşı duyduğum merhamet...
     Kar durdu.
     Sökmek üzre şafak.
     Utanarak
                     odaya döndüm.
     O anda uyansaydın
                  sarılıp boynuna...
     Uyanmadın.
     Evet,
     çok şükür nezle bile değilim.
     Şimdi?
     Zaman zaman hatırlayıp
     zaman zaman unutacağım.
     Yine yan yana yaşayacağız
     beni sevdiğine emin olarak.
4
Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
baktı muhabbetle kocasının gözlerine
ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.
                                                                                            16.8.1940

Okumayı zor bilip dinlemekten yana olanlar için de
var bi okuyan;

http://www.youtube.com/watch?v=f82e5A_6xxQ






20 Ekim 2012 Cumartesi

Son savaş

Bu son savaşımız olacak Olric,

Sonu nasıl gelirse gelsin ;
yorgun ordumuz son savaşını veriyor ..
Askerler yorgun ve isteksiz..
zafer ya da yenilgi onlar için aynı anlama geliyor artık...
Artık savaşmak istemiyorlar..

14 Ekim 2012 Pazar

Anlaşılmaya dair bi istek..

Vay be..nerdeyse 1 yıl olmuş bişeyler yazmayalı.
Bir seneyi de epey geçmiş yalnız hatta daha da dramatikleştirirsek yapayalnız olalı.
"yok canım, asla şikayetçi değilim,iyiyim ben böyle " desem de ben inanmayın hiç siz buna.
kaldı ki kimse inanmaz zaten.
Bunca insan neden yalnız..diye bi serzeniş işte..sorma gitsin..
Şikaye etmeye fırsat mı bıraktılar hem.
"ama ben" diye açıklamaya çalışırken , insanlar hep "bi saniye bu noktada..."
deyip durdu
"bak aslında" dediğimde yine "ama sen" deyip yine noktayı koyuverdiler.
"ama aslında ben " demeyi bi köşeye bıraktım işte o yüzden ben.
Siz şimdi ;
"Boğulun kendi yalnızlığınızda.
Bu cümleyi dile getirirken 
"sitemli olduğum " düşüncesinin ayırdına bile varamıyorum.
ben "ama ben " derken 
siz hep "ama bunu bunu yapmadın"deyip durun..
Biz de alışalım bu duruma gitsin..
Şikayetçiyim sizden,
Davacıyım.
Herşey bi yana da 
sadece "önyargılar"oluşturmaya yarayan varlıklarınız,
niye gelip içimize karışmaya çalışırsınız?
bundan da şikayetçiyim.
kayıtlara geçsin lütfen..


10 Ocak 2012 Salı

Gidelim..

8 Ocak 2012 Pazar

Mrb.

Merhaba ben incredo...
Selamlarım hepinizi..
Ben kendime çeki düzen vermeliymişim artık..Artık..
Geldiğim yer burası.
Benim yegane çöplüğüm.
Yazmadım epeydir.Üzgündüm.
Bu akşam kar yağııcakmış.
Nazan Öncel ne de güzel şarkı söylermiş meğer..
Annem ne güzel dansedermiş benim..
Ben anneme pek de güzel eşlik edermişim..
Kardeşimi aramadığım için ben ne sorumsuz bi adammışım..
Annem babama ne kadar da aşıkmış..
Babam nasıl da küsermiş..
Ben ne kadar da beylik laflar edermişim..
Hala üzgünüm.
Kırgınım...

28 Ekim 2011 Cuma

Biraz sıkışır mısınız ?

Oturmak istiyorum



Biraz sıkışır mısınız


Bakın ellerim dolu


Ellerim ceplerim ve kafam


Yolcuyum/sorulur mu/nereye gidiyor bu gemi


... Biraz sıkışır mısınız






Ruhumu kurtarmaya çalışıyorum


Dualarla perhizlerle susarak somurtarak


Ve gizlenerek kıyı bucak


- Biz zavallı küçük sırlar -


Biz zavallı sırlar


(küçük)


Biraz sıkışır mısınız






Öleceğim, efendim


Bir gün mutlaka öleceğim


Ama beşkırkbeş vapuru


- Kim durdurabilir onu -


Beşkırkbeşte kalkacak yine


Biraz sıkışır mısınız






Günahlarım


Tövbelerim sadakalarım


Heveslerim erdemlerim başarılarım


Kâğıtlarım muskalarım madalyalarım


Traşlı fotoğraflarım traşsız fotoğraflarım


Ruhum cesedim göz yaşlarım


Burda büyüğüm burda küçüğüm


Burda büyüğüm


Buraya sığarım buraya


Sığarım buraya sığarım


Biraz sıkışır mısınız biraz


Sıkışır mısınız


Biraz


sıkı


şır








n


ı


z






Cahit Koytak